Şah (Life Gambit 8)
- Halit
- 6 Nis
- 2 dakikada okunur

Satrançta şah, oyunun kalbidir; diğer tüm taşlar onun etrafında döner.
Hiçbiri onu kaybetmek pahasına hamle yapmaz, çünkü o düşerse, oyun biter.
Hayat açılışına geçmeden önce son taşımız: Şah.
Şah, bir insanın özünü temsil eder; öz benliğini simgeler. Kalp, fiziksel olarak bir organ olsa da, manevi anlamda insanın öz benliğinin cevheridir.
Bütün maskelerden arınmış, en derindeki “ben”dir o.
Varoluş amacın, kendine kendini tarif edişindir.
İçsel bir yolculuktur; başkalarının çizdiği haritaları yırtıp kendi haritanı keşfetmektir.
Bazen içindeki isyandır; bazen de kalabalıklar içinde bile yalnız kalan tarafındır.
Anne karnında oluşmaya başlayan, doğumla birlikte inşa edilen doğal bir merkezdir öz benlik.
İnsan, doğası gereği merak eden bir varlıktır: çevresini, insanları, hayvanları, doğayı… her şeyi keşfetmeye başlar.
Hayat, uzun bir yolculuktur. Başlangıçta dışa dönük bu keşif, bir gün içe döner.
Ve o an gelir: Kendini keşfetme yolculuğu başlar.
İnsan, bu yolda öz benliğiyle karşılaşır.
“Kimim ben? Ne için buradayım?” gibi sorular zihinde belirir.
İşte bu sorular elzemdir; çünkü gerçek huzur, öz benlikle kurulan bağda filizlenir.
Ancak bu yol kolay değildir.
Çünkü daha en başında, yani doğduğumuz andan itibaren toplum, aile, kültür… her biri hayatın farklı aşamalarında bir terzi gibi kıyafet dikmeye başlarlar bedenimize.
Üzerimize onlarca kıyafet dikilir. Tek tek deneriz üzerimize; tanıdık terzilerden zarar gelmemelidir.
Çoğu terzi de zararsızdır; kendi özlerinde iyi niyetle, “senin iyiliğin” adına yapılan bu kıyafetler bedenine uysa da, ruhuna dar gelmeye başlarlar.
Bir bakarsın, içinden anlam veremediğin isyanlar yükselir.
İşte şah o an konuşmaya başlar.
Sana çığlık atar:
“Ben bu değilim! Bu kıyafeti istemiyorum! Yırtıp atmak istiyorum bütün kıyafetleri… Çırılçıplak kalıp, baştan dikmek istiyorum elbiseleri!”
Ve gelir cesur bir karar vakti:
Tanıdık terzilerin diktiği kıyafetlerle devam etmek mi, yoksa derinlerden gelen bu sese kulak verip çırılçıplak aynanın karşısına geçmek mi?
Hayatın hangi aşamasında olursan ol, öz benliğinle bağ kurmak, kendi merkezinde kalmak zorundasın.
Aksi takdirde şahın düşer…
Ve kendini, kendinden çok uzak bir yerde bulursun.
Özüyle buluşan insan, yalnızca kendini değil; insanlığın özünü de keşfetmeye başlar.
Ve görür ki, yaşamın en temel yasası: insan olmaktır.
Özünde insan bulmaktır.
Bu keşif gerçekleştiğinde, artık neyi feda edemeyeceğini öğrenirsin.
Senden neyi alamazlar?
Neyi kaybedersen artık “sen” olmazsın?
Gün gelir atın düşer, bir an gelir filin…
Belki kalelerin kırılır.
Ama şah düşerse, sen de düşersin.
Şah düştüğünde sadece oyun bitmez…
Sahne durur.
Işıklar yanmaya, izleyiciler izlemeye devam eder; ama sen artık başkalarının sahnesinde, bir senaryonun parçasısındır.
Evet, bu fiziksel bir ölüm değildir.
Bu, başkalarına ait bir yaşamın içinde kaybolmaktır.
Bir kere geldiğin bu dünyada, başkaları için yaşamak zorunda kalmandır.
Ne makamın önemlidir artık, ne de mekânın…
Eğer özünde bir insan bulamıyorsan,
ne inançların sana aittir,
ne zaferlerin senindir,
ne de mağlubiyetlerin.
Çünkü o benlik, o “şah”, senin içinden çoktan ölmüştür.
Şimdi kendine sorma zamanı:
Kendi kıyafetlerini mi dikeceksin özveriyle?
Kendi kıyafetlerinle mi çıkacaksın sahnelere?
Kendi haritanı çizmeye hazır mısın?
Özüne, en derinine kulak vermeye var mısın?
Eğer hazırsan;
Huzurla sevmek ve huzurla sevilmek için, özünü dansa kaldır.
Ve dansın bitince…
Şahı tahtadaki yerine koyalım.
Ve hayat açılışına, Life Gambit’e geçelim.
Comentários